Kaliteli Zaman Nedir? Süre Mi? İçerik Mi? Aslında Hiçbiri Ama Hepsi!
Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti
Swatch reklamlarında dikkat ettiyseniz, ”zaman, onu nasıl değerlendirdiğinize bağlı” diye bir yazı geçer. Anne-baba kimliğindeki göreviniz gelecekle ilgili hayal kurmakla sınırlı kalmamalı, göreviniz şimdi, ödülünüz şimdide ve gelecekte yer alıyor.
Arthur Sells der ki:
”Gün boyunca meşguldüm; oynamamızı istediğin küçük oyunları seninle oynamaya zamanım olmadı. Sana pek zaman ayıramadım. Elbiselerini yıkar, dikiş diker, yemek yapardım, ama resimli kitabını getirip yaşadığın zevki benimle paylaşmak istediğinde ‘daha sonra oğlum’ derdim. Uyuduktan sonra üstünü örter, dualarını duyar, ışığı kapatır ve parmaklarımın ucuna basa basa kapıya yönelirdim. Keşke bir dakika daha kalsaydım. Çünkü yaşam kısa, yıllar hızla akıp gidiyor; küçük bir çocuk çok hızlı büyüyor. Değerli sırlarını tuttuğunuz küçük çocuğunuz artık yanınızda değil. Artık resimli kitaplar ortadan kalktı, oynanacak oyun yok. Bunların hepsi geride kaldı. Bir zamanlar meşgul olan ellerim hala yerinde; günler boş ve uzun. Keşke geri dönüp benden istediğin o küçük şeyleri yapabilme fırsatım olsaydı…”
Bebekler, duyularıyla keşfeder, olumlu duygusal, fiziksel, zihinsel deneyimler yani anne-babanın dokunması, sallaması, konuşması, gülmesi, şarkı söylemesi gün içinde tekrarlandıkça beyin gelişiminin temeline katkıda bulunulur.
Algılamada, duyusal yeterliliklerin rolü çok büyüktür, nesneyi görmek, sesini duymak, dokunmak, tadına bakmak ona bilgi verir, kayıt yapar.
Çocuklar da bizler gibi, belirsiz bir zaman içinde, belirgin bir geleceği yaşarlar. Zihinsel hayatları da, idrak ve farkındalıklarının gelişmesiyle ilerler. Zihinsel hayatlarının şekil alması ve düşüncelerinin oluşması ise, bilginin kazanılması ve bilginin, hafızaya kaydedilmesiyle başlar. Bilgiye ulaşabilmesi ise duyuları aracılığıyla olur. Duyulardan bazıları daha çok bilgiyi sağlarken, bazıları da acı ve zevki taşı. Örneğin görme, duyma, dokunma daha çok bilgi taşırken; koklama ve tat alma da zevk ve acı taşıyıcılığı yapıyor. Çocuklarınızla zaman geçirmek evet önemli; fakat zamanı nasıl geçirdiğiniz daha da önemli. İdrak ve farkındalıkları hızla gelişirken hep yenilikler, yeni bağlantılar ve deneyimler arayışı içinde olduklarından her zaman sizin kaliteli birlikteliğinize ihtiyaçları vardır.
Çocuk, içinde bulunduğu dünyayı anlamak için sürekli bir çaba içindedir. Basitten başlayıp, giderek karmaşıklaşan, zihinsel bir düzen geliştirirken, çevresine de uyumlanmayı öğrenir. İlk gününden itibaren de, bu keşif yolculuğunda, doğuştan gelen duyusal ve de hareketsel yeteneklerini kullanır. Örneğin dokunurken, dokunma duyusunu kullandığı gibi, tutarak, emerek, ağzına götürerek, avuçlayarak, atarak da hareketsel yeteneğini kullanır.
Bilinçli anne-babalar olarak, çocuklarınızın nasıl öğrenmeye başladıklarını bilirseniz, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin; hangi malzeme ve iletişim şeklinin neyi hedeflediğini de planlayabilirsiniz.
Çocuklar anne-babalarının, sevgi ve yol göstericiler olarak, model olmalarını ve yanlarında yer almalarını istiyorlar. Yani, bir bilgisayarda da, televizyonda da veya bir cd den de çocuk öğreniyor; fakat yapay zeka ile uğraşan bilimciler bile, yeni doğmuş bir bebeğin, entelektüel yeteneklerinin, kimsenin hayal edemeyeceği kadar muazzam olduğunu kabullenmişler. Burada da vurgulamak istediğim, fiziksel ve duygusal bir sürü faktörün, zihinsel gelişme üzerinde sürekli bir etkisi olduğudur. Anne-baba-çocuk etkileşiminin miktarı (kalite mi miktar mı; bence kesinlikle kaliteli mümkün olduğunca çok beraberlik), oyuncakların etkileşim özellikleri (kendi kendine oynaması gerektiği kadar, yerde anne-baba ile de oynaması), övgü alması, dikkatini verebilmesi ve anında geri bildirimde bulunulması çok önemli faktörlerdir.
Televizyonun zeka gelişimine doğrudan katkı göstermeyip, bazı durumlarda ise zarar vermesinin sebebini anlamak için, çok kısa fizyolojik bir iki bilgi vermemde fayda var. Beynin ve beyindeki bağlantıların gelişimi, nöronlara bağlıdır. Nöronların görevi, gelecekte refleksleri, istemli beden hareketlerini, algılamayı, dili ve düşünmeyi yönetecek olan, alt sistemleri oluşturmaktır. Bu nöronların nereye gideceklerini nasıl bildikleri ve bazılarının neden yok olduğu şimdiye kadar çözülememiş; fakat aktif katılımın, nöron bağlantılarını arttırmada etkin rolü olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla televizyondaki pasif izlemeye oranla, aktif katılımın zihinsel gelişime katkısı çok daha fazladır.
Herhalde anne-baba olmanın en önemli güçlüklerinden biri, çocuğun problem çözme becerilerini desteklemekle, aşırı yönlendirici olmak arasındaki ince çizgiyi yakalayabilmek olsa gerek. Çocukların mantıklı sınırlamalar içinde keşif, denetleme ve merak eğilimlerini uyaracak ortamlara ihtiyaçları vardır.
Peki, küçük bir çocuğun oyununu yönlendirmenin en iyi yöntemi ile ilgili sihirli bir formül yok. Ancak, Dr. Healy’e göre oyunda, sürekli hakim konumunda olan bir anne-baba, çocuğun bağlantılarını arttırmak yerine; olsa olsa kendi beynindeki akımları çoğaltmış olur. Bu noktada sağduyu devreye girmeli ve sabır gösterecek zamanınız olduğunda, yere diz çöküp, çocukla ilgilenmeye başlayın (bir elinizde gazete veya önünüzde açık televizyon ve yanınızda çocuğunuz; bunun onunla oynamak demek olmadığını unutmayın) ve bırakın eğlenen ve öğrenen çocuk; eğlenen, öğreten olan ancak öğretmen olmayan anne-baba olmaya özen gösterin.
Bunun için de yine Dr Healy’e göre:
1. Çocuğun aktif ilgi ve katılım göstermesini sağlamak
2. Çocuk pasif gibi görünüyorsa, daha basit bir aktivite ile başlayıp ve sonra sırayı hemen ona vermek
3. Etkili nöron bağlantılarının gelişebilmesi için, söz konusu aktivitenin defalarca tekrarlanması gerektiğini sabırla unutmamak.
4. Motor, yani hareket becerilerini ve duyu gelişimini sağlamak için aktif araştırma ve keşif aktiviteleri konusunda çocuğu cesaretlendirmek
5. Çocuğun dışarıyı da izleyebileceği pencere faaliyetleri yaparken, anlatmak, konuşmak, onun da göstermesine, ses çıkarmasına ve konuşmasına fırsat vermek (karşılıklı iletişime fırsat vermeden, devamlı anlatan siz olursanız, tek yönlü iletişimin tehlikeli temellerini atmış olursunuz.)
6. Oyuncakların rast gele tıkıştırıldığı kutular kullanmak yerine, en çok oynadıklarını (az miktarda) açık raflara koymak, fakat biri bitmeden de, diğerine geçmesine fırsat vermemek
7. Yeni oyuncakları, ona birer birer sunmak. Aslında her yaşta beyin, yeniliklere tepki verir ama çocuklar yeni uyarıcılarla karşılaştıklarında, çevrelerinde tanıdık nesnelerin bulunmasını tercih eder.
8. Çevresinde parlak renkli resim, poster, takvim.. gibi görsel dikkatini çekeceği uyaranlar bulundurmak
9. Çocuğun dikkatini zaman zaman da, tek duyusu üzerinde yoğunlaşmasını ve bilgi almasını sağlamak (bak, gör, dokun, kokla, tat, hisset)
10.Dil ile duyusal girdiler arasında bağlantı kurmayı alışkanlık haline getirmek (çünkü dil; beynin düşünme, öğrenme ve planmaya ilişkin bir kontrol merkezi olarak gelişebilmesinin aracıdır.)
11-18 aylık çocuklarda öğrenme, deneme-yanılma yöntemiyledir. Mesela bir oyuncağı çekerek yürütebiliyorsa, başka şeyleri de çekmeye çalışır. Bu aslında sorun çözmeye yönelik düşünce sisteminin ilk adımlarıdır. 18-24 aylık çocuklarda ise çevreyi tanıma ve çevreden gelen etkileri düşünme davranışları başlar. Hazır olduğunda, bazı davranışları yapıp yapmama hakkında düşünebildiğini gözlemleyebilirsiniz. Bu da aslında ileriyi görmeye çalışmanın ilk adımlarıdır.
Çocukla kaliteli zamanları sık sık yaratmak hedeflendiğinde amaç, çocuğa ders vermek değil, deneyimlerini kendi adına düzene koyması için, ona yardım etmek olmalıdır. Çünkü en aktif öğrenenler, zekayı oluşturmada kendi malzemelerini seçmeye teşvik edilenlerdir. Aynı zamanda çocuğa sadece açıklama yapmak da yeterli değildir; bazı durumlarda deneyimlemeleri, deney yapmaları ve yaşamaları için fırsatlar da yaratılması gerekliliği unutulmamalıdır.
KALİTELİ ZAMAN GEÇİREN AİLELERİN ÖZELLİKLERİ:
1. Anne-babanın, bakıcının duygusal veya sözel olarak çocuğa tepki vermesi
2. Kısıtlama ve ağır cezalardan kaçınılması
3. Fiziksel ortamın düzenlenmesi
4. Uygun oyun malzemeleri
5. Çocuğa gösterilen ilgi
6. Gündelik faaliyetlerde çeşitlilik imkanı
ÖĞRETİCİ ÜZERİNE…
Öğretici gerçekten akıllıysa,
Sizleri kendi aklının evine sokmaya değil,
Fakat kendi aklınızın eşiğine doğru yürütmeye çalışır.
Gökbilimci sizlere uzaydan edindiği bilgiler hakkında konuşabilir,
Ama sizlere anlayışı veremez.
Müzisyen, evrenin her yanındaki ahengi sizlere duyurabilir,
Ama o ahengi tutabilecek kulağı ve onu yansıtacak sesi veremez.
Ve, rakamların bilimiyle uğraşan kimse,
Sizlere ölçü ve tartının yapısallığından söz edebilir,
Ama sizleri onların alemine sokamaz.
Çünkü bir insan, duyuş ve anlayış kanatlarını
Bir başkasına ödünç veremez.
Chalil Cibran
Doğallığınızı, anlayışınızı ve duyarlılığınızı kaybetmeden, aday bir öğreticiye model olduğunuzu unutmayın!
Temmuz – Ağustos 2005, Sayfa 34-38