Simge Psikoloji

MAKALELERİMİZ

Category filter:Allİvet KohenLayza OvadyaSelin KasutoSezen Gücükkılınç
No more posts
sevgi-aktarimi-1200x900.jpg

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Her anne-baba çocuğunu sever; hem de canından çok. En büyük isteği de onun mutlu olmasıdır. Ancak çocuğunuzu  çok sevmeniz demek onun, her istediği yerine getirmeniz demek değil. Uzman Psikolog, Eğitimci Layza Ovadya anne-babalarla çocuklarının buluşabileceği ortak payda sevgiyi anlattı.

Anne-baba olmadan önce, bir tarafta kaygılar, korkular, iç çatışmaları; diğer tarafta iç güdüsel gelen hoş bir heyecan, sevgiyi aktarma yoğunluğu ya da sadece anne-baba olma isteği ve duygusal tatminle başlanılan bir serüven!

Hem kendinizin hem de çocuklarınızın mutluluğu için çaba harcıyorsunuz; bu arada değerler sisteminiz de değişiyor. Üzerinde durulması gereken, bu değişimler içinde çocukların sağlıklı uyumunu belirleyecek yöntemlerin, yapıların, tarzların ve yaklaşımların neler olacağıdır. Bunun hazır bir reçetesi yok, çünkü karşımızdaki kullanım kılavuzuna sahip bir makine değil; biz de değiliz. Ancak ortak bir paydada; sevgide buluşabiliriz onlarla.

Sevgi nedir?

Çocukları kendimizce en iyi şekilde, en az hatayla (hatasız değil yalnız!) yetiştirmeye çalışırken okuduğumuz kitaplarda, katıldığımız seminerlerde, dinlediğimiz konferanslarda sıkça karşılaştığımız bir konudur sevgi. Sevginin anlamını tam veya eksik, yanlış veya doğru herkes biliyordur; herkesin kendine göre bir sevgi tarifi vardır. Sevgi aktarımı ise önemli ve soyut bir konudur.

Sevgi, sadece” seni seviyorum” demek değil, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, sevginin uygun araçlarla dışarıya yansıtılabilmesi ve bunların paylaşılabilmesidir. Genelde günlük hayatın içinde yaptıklarımızı birbirimize anlatırken, kokusunu, rengini, dokusunu anlatmayı unuturuz; sadece tasvir ederiz. Oysa yaşantımıza ve ilişkilerimize renk, doku ve koku veren duygular değil midir?

Sevgi, içimizden yapılmaz. Gözlenebilir bir davranıştır; ve ancak yansıtılırsa, gösterilirse, ifade edilirse var olduğu anlaşılır. Ancak özellikle babasından sevginin içeriden yapılması gerektiğini gözlemleyen çocuklar, büyüdüklerinde sevgiyi maskelerin arkasında yaşayan, sorumluluk duygusunu anne-baba olarak tam taşımayan yetişkinler haline geliyor.

Sevgi karşılıksız mıdır?

“Sevgi karşılıksızdır” denir ama hayata geçirilmesi aşamasında, bu düşüncenize zaman zaman ters düşebildiğinizi görebilirsiniz. Çocuk, zamanında yatarsa, yemesi gerekeni çok uğraştırmadan yerse, üstünü kirletmezse, kalabalıkta krize neden olmazsa, arkadaşları tarafından aranan, sevilen bir çocuk olursa, derslerinde sizin beklentilerinize göre başarılı olursa, gerçekte daha çok sevgi alır. Bir anne-baba tabii ki kızabilir, bazen bağırabilir ve yeri geldiğinde çocuğundan bir süre uzak durabilir; çocuğunuz karşılıksız sevginin elektriğini önceden almışsa yolunuza devam edin.

Sevgi, onun adına kararlar verip, uygulamasını beklemek değildir; sevgi, çocuğu yetersizlikleri ve yetenekleriyle çok iyi tanımak, ona kendini tanımasına yardım etmektir.

Sevgi, vurdumduymaz olmak demek değildir. Her istediğini yapmak, sevmek adına her davranışını hoş görmek de değildir. Nerede durması gerektiğini, neyi, nerede, ne zaman yapabileceğini bilen çocuk, özgürlüklerin sınırını bilerek büyür.

Sevgi, bir aktarımdır; dokunarak, bakarak, konuşarak, duyarak ve ilgiyi odaklayarak yapılan bir aktarım.

Anne-baba sembolünden beklenen çok sabırlı, fedakar, verici, hiç sinirlenmeyen ve hep güleryüzlü olmasıdır. Ancak anne-babalar da robot değil ki! İnsanlar yapı ve kişilik olarak birbirinden çok farklıdır; bazılarımız daha sabırlı, daha yumuşak iken; bazılarımız daha sabırsız, fevri, gergin olabilir. Önemli olan, anne-baba olarak sizin kendi yapınızı tanıyıp, nasıl davranacağınızı bilmenizdir. Zaaflarınızı, dayanma gücünüzü bilerek yaklaşmak çocuğa güven duygusu yaşatır; çünkü planlı ve tutarlı davranışlarınız bunu yansıtır.

Anne-babalığın mükemmelliği yoktur; bu bir ilişkidir ancak mutluluğun seçimi vardır.

Çalışan anneler

Anneler için olduğu kadar, babalar ve çocuklar için de duygusal konulardan biridir, çalışan anne olmak. Son senelerde, çalışan annelerin saatlerinde ciddi bir uzama var; çocuklar ne anneyi ne de babayı neredeyse tam olarak göremiyorlar bile. Annenin işe başlaması veya çalışma saatlerinin uzaması planlanırken, çocuğun yanında sabit bir bakıcı olması çocuğa iyi gelir; fakat çocuk, anne-baba yanındayken yine de bakıcıyı istiyorsa veya bakıcısı yokken anne-babasıyla dışarı çıkmamak gibi tepkiler gösteriyorsa durup düşünmek gerekir. Anne-baba olarak, yedirmek, uyutmak gibi pek de sevimli olmayan ve zaman zaman zorlayıcı olabilecek konularda da işin içinde olmanız gerekir.

Özellikle 0-2 yaş döneminde bakıcının çok sık değişmemesi çocuk için önemlidir. Bu dönemdeki sabit bakıcı, çocukla da sevgi dolu bir ilişki kurmuşsa, çocuk anneden ayrılırken ciddi biçimde etkilenmez. Çocuğu etkileyen, ne sizin çalışmanız ne de bakıcının elinde büyümesidir. Aslında onu gerçekten etkileyen, sizinle kurduğu ilişkinin niteliği ve sizin onda uyandırdığınız güven duygusudur. Bir yandan çalışırken diğer yandan anneliği aksatmamak adına büyük bir çaba harcarken, suçluluk duygusunun verdiği bir gerginlik yaşayabilirsiniz. Bu da farkında olmadan daha tutarsız bir disiplin uygulamanıza ya da çocuğunuzu gereğinden fazla koruyarak üzerine aşırı düşmenize neden olabilir.

Beraber olduğunuz saatlerde onun her istediğini yapan ve eve her dönüşünüzde ona hediye getiren annelerden olmamaya çalışın. Tabii bu kural, babalar için de geçerli. Bu tip davranış şekilleri, çocuğun yapısı da müsaitse, aşırı hassas, bağımlı, çekingen ya da şımarık, kaprisli, asi, dikbaşlı olmasına sebep olabilir. Araştırmalara göre, çocuğuna kendini suçlayarak yaklaşan çalışan annelerin çocukları, diğer çocuklara kıyaslandığında, daha az becerikli, daha az girişimci ve edilgen oldukları belirlenmiş.

Ve yine bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eğer sağlıklı bir aile ortamı varsa, annesi çalışan çocuklarla, çalışmayan annelerin çocukları benzer zeka ve duygusal gelişimi gösteriyor. Bu nedenle çalıştığınız için çocuğunuza vicdan azabı çekerek, suçluluk duygusuyla ve zaaflı yaklaşmayın.

Olumlu ve olumsuz etkiler

Çalışan anne olmanızın, çocuğunuz üzerinde yarattığı olumlu veya olumsuz etkinin birçok sebebi vardır. Çalışma koşullarınız, işinizden tatmin olup olmamanız, çalışmaya başladığınız dönemin çocuğunuzun hangi gelişim aşamasına rastladığı, yokluğunuzda devrede olan bakıcının kalitesi ve sürekliliği ve en önemlisi sizin çocukla kurduğunuz ilişkinin türü, onu olumlu veya olumsuz etkiliyor.

Çalışan anne kavramının bir başka boyutu ise, çalışmak isteyen anne, kendi isteğiyle evde kalsa dahi çocuğuna bir görev gibi vakit ayırdığında, çocuk bunu hissetmekte; bu durum hem anne hem de çocuk için sancı yaratmaktadır.

Farkındalık ve bilinç ile yaklaşmayan annelerin, çocukla birlikte geçirdiği süre artsa da, kalite azalabilir. Anne çalışsın ya da çalışmasın dengeyi iyi kurmalı, hayatında sadece çocuğu olmamalıdır. Yani çocuğunuzla geçirdiğiniz sürenin uzunluğu değil, onunla sağlıklı etkileşime girerek geçirdiğiniz süredeki kalite önemlidir. Anneliğin niteliği, niceliği ile karıştırılmamalıdır. Ancak sanırım bu görüş sabah çocuğu uyanmadan önce evden çıkıp, akşam çocuğun yatma saatinden yarım saat önce evde olan çalışan anneler için geçerli değil. Ne olursa olsun, çocuk anneye doymalı!

Çocuk, sizin çalışmanıza uyum sağlar çünkü ona sunulan durum, düzen budur. Çocuğun kabul edemediği evdeyken onunla ilgilenmemenizdir. O yüzden ister çalışan ister çalışmayan anne olun, birlikte paylaştığınız zaman diliminde çocuğunuzun kendini güvende hissetmesi, koşulsuz sevildiği, değer verildiği, kabul edildiği ve ait olduğu duygularını yaşaması çok önemlidir.

Bu sözler babalara

Genelde hep anne-çocuk ilişkisinin öneminden bahsedilir. Anneye daha çok yapışan, kucağınıza aldığınızda “anne” diye ağlayan bir çocuğun babası olmamak için yapacağınız çok şey var. Önce çocuğunuza küsmeyin, pes etmeyin. Onunla ilişki kurmaya ve bunun için daha fazla zaman ayırmaya çalışın. Kısaca baba olarak varlığınızın, anne çalışma hayatına dönsün veya dönmesin, çocuğunuzun hayatında çok etkili olduğunu hissedin.

Birçok klasik masalda anneler ön plandadır ya da babalar ölür. Babalı hikayelerde de genellikle babalar ile çocuklar arasında duygusal bir mesafe vardır. Ama artık hikayeler farklı yazılmalı çünkü baba imajı değişiyor. Çocukların altını temizlemeden, uyutmaktan, yedirmekten, yuvaya götürmekten, veli toplantısına gitmekten çekinmeyen; çocuklarının her hareketini kameraya çeken veya fotoğraflayan aktif babalar var.

Çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, babanın ilgisi ile çocuğun zihinsel yeteneği arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş. Bu da çocuğun ilk dönemlerinde, babanın davranışlarının, çocuğun zihinsel işlevlerini etkilediğini gösteriyor.

Kısaca baba olarak sizlerde sevginizi içten yaşamayıp, göstererek ilişki kurduğunuzda, çocuklarınız yaşıtlarıyla daha rahat ilişki kuracak, liderlik ve uyum yeteneği gelişecek ve cinsiyetine uygun cinsel kimlik gelişimi oluşacaktır. Tüm bunlar bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.

Sonuç olarak kız veya erkek, çocuklarınızı yetiştirirken duygularınızı göstermekten çekinmeyin. Çocuğunuza sadece arkadaş değil, anne-baba kimliğinizi de gösterin. Çünkü bir varmış bir yokmuş; çocukların bir sürü arkadaşları varmış, ama anne-babaları bir taneymiş…


kaliteli-zaman-nedir-sure-mi-icerik-mi-aslinda-hicbiri-ama-hepsi-1200x675.jpg

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Swatch reklamlarında dikkat ettiyseniz, ”zaman, onu nasıl değerlendirdiğinize bağlı” diye bir yazı geçer. Anne-baba kimliğindeki göreviniz gelecekle ilgili hayal kurmakla sınırlı kalmamalı, göreviniz şimdi, ödülünüz şimdide ve gelecekte yer alıyor.

Arthur Sells der ki:

”Gün boyunca meşguldüm; oynamamızı istediğin küçük oyunları seninle oynamaya zamanım olmadı. Sana pek zaman ayıramadım. Elbiselerini yıkar, dikiş diker, yemek yapardım, ama resimli kitabını getirip yaşadığın zevki benimle paylaşmak istediğinde ‘daha sonra oğlum’ derdim. Uyuduktan sonra üstünü örter, dualarını duyar, ışığı kapatır ve parmaklarımın ucuna basa basa kapıya yönelirdim. Keşke bir dakika daha kalsaydım. Çünkü yaşam kısa, yıllar hızla akıp gidiyor; küçük bir çocuk çok hızlı büyüyor. Değerli sırlarını tuttuğunuz küçük çocuğunuz artık yanınızda değil. Artık resimli kitaplar ortadan kalktı, oynanacak oyun yok. Bunların hepsi geride kaldı. Bir zamanlar meşgul olan ellerim hala yerinde; günler boş ve uzun. Keşke geri dönüp benden istediğin o küçük şeyleri yapabilme fırsatım olsaydı…”

Bebekler, duyularıyla keşfeder, olumlu duygusal, fiziksel, zihinsel deneyimler yani anne-babanın dokunması, sallaması, konuşması, gülmesi, şarkı söylemesi gün içinde tekrarlandıkça beyin gelişiminin temeline katkıda bulunulur.

Algılamada, duyusal yeterliliklerin rolü çok büyüktür, nesneyi görmek, sesini duymak, dokunmak, tadına bakmak ona bilgi verir, kayıt yapar.

Çocuklar da bizler gibi, belirsiz bir zaman içinde, belirgin bir geleceği yaşarlar. Zihinsel hayatları da, idrak ve farkındalıklarının gelişmesiyle ilerler. Zihinsel hayatlarının şekil alması ve düşüncelerinin oluşması ise, bilginin kazanılması ve bilginin, hafızaya kaydedilmesiyle başlar. Bilgiye ulaşabilmesi ise duyuları aracılığıyla olur. Duyulardan bazıları daha çok bilgiyi sağlarken, bazıları da acı ve zevki taşı. Örneğin görme, duyma, dokunma daha çok bilgi taşırken; koklama ve tat alma da zevk ve acı taşıyıcılığı yapıyor. Çocuklarınızla zaman geçirmek evet önemli; fakat zamanı nasıl geçirdiğiniz daha da önemli. İdrak ve farkındalıkları hızla gelişirken hep yenilikler, yeni bağlantılar ve deneyimler arayışı içinde olduklarından her zaman sizin kaliteli birlikteliğinize ihtiyaçları vardır.

Çocuk, içinde bulunduğu dünyayı anlamak için sürekli bir çaba içindedir. Basitten başlayıp, giderek karmaşıklaşan, zihinsel bir düzen geliştirirken, çevresine de uyumlanmayı öğrenir. İlk gününden itibaren de, bu keşif yolculuğunda, doğuştan gelen duyusal ve de hareketsel yeteneklerini kullanır. Örneğin dokunurken, dokunma duyusunu kullandığı gibi, tutarak, emerek, ağzına götürerek, avuçlayarak, atarak da hareketsel yeteneğini kullanır.

Bilinçli anne-babalar olarak, çocuklarınızın nasıl öğrenmeye başladıklarını bilirseniz, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin; hangi malzeme ve iletişim şeklinin neyi hedeflediğini de planlayabilirsiniz.

Çocuklar anne-babalarının, sevgi ve yol göstericiler olarak, model olmalarını ve yanlarında yer almalarını istiyorlar. Yani, bir bilgisayarda da, televizyonda da veya bir cd den de çocuk öğreniyor; fakat yapay zeka ile uğraşan bilimciler bile, yeni doğmuş bir bebeğin, entelektüel yeteneklerinin, kimsenin hayal edemeyeceği kadar muazzam olduğunu kabullenmişler. Burada da vurgulamak istediğim, fiziksel ve duygusal bir sürü faktörün, zihinsel gelişme üzerinde sürekli bir etkisi olduğudur. Anne-baba-çocuk etkileşiminin miktarı (kalite mi miktar mı; bence kesinlikle kaliteli mümkün olduğunca çok beraberlik), oyuncakların etkileşim özellikleri (kendi kendine oynaması gerektiği kadar, yerde anne-baba ile de oynaması), övgü alması, dikkatini verebilmesi ve anında geri bildirimde bulunulması çok önemli faktörlerdir.

Televizyonun zeka gelişimine doğrudan katkı göstermeyip, bazı durumlarda ise zarar vermesinin sebebini anlamak için, çok kısa fizyolojik bir iki bilgi vermemde fayda var. Beynin ve beyindeki bağlantıların gelişimi, nöronlara bağlıdır. Nöronların görevi, gelecekte refleksleri, istemli beden hareketlerini, algılamayı, dili ve düşünmeyi yönetecek olan, alt sistemleri oluşturmaktır. Bu nöronların nereye gideceklerini nasıl bildikleri ve bazılarının neden yok olduğu şimdiye kadar çözülememiş; fakat aktif katılımın, nöron bağlantılarını arttırmada etkin rolü olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla televizyondaki pasif izlemeye oranla, aktif katılımın zihinsel gelişime katkısı çok daha fazladır.

Herhalde anne-baba olmanın en önemli güçlüklerinden biri, çocuğun problem çözme becerilerini desteklemekle, aşırı yönlendirici olmak arasındaki ince çizgiyi yakalayabilmek olsa gerek. Çocukların mantıklı sınırlamalar içinde keşif, denetleme ve merak eğilimlerini uyaracak ortamlara ihtiyaçları vardır.

Peki, küçük bir çocuğun oyununu yönlendirmenin en iyi yöntemi ile ilgili sihirli bir formül yok. Ancak, Dr. Healy’e göre oyunda, sürekli hakim konumunda olan bir anne-baba, çocuğun bağlantılarını arttırmak yerine; olsa olsa kendi beynindeki akımları çoğaltmış olur. Bu noktada sağduyu devreye girmeli ve sabır gösterecek zamanınız olduğunda, yere diz çöküp, çocukla ilgilenmeye başlayın (bir elinizde gazete veya önünüzde açık televizyon ve yanınızda çocuğunuz; bunun onunla oynamak demek olmadığını unutmayın) ve bırakın eğlenen ve öğrenen çocuk; eğlenen, öğreten olan ancak öğretmen olmayan anne-baba olmaya özen gösterin.

Bunun için de yine Dr Healy’e göre:

1. Çocuğun aktif ilgi ve katılım göstermesini sağlamak

2. Çocuk pasif gibi görünüyorsa, daha basit bir aktivite ile başlayıp ve sonra sırayı hemen ona vermek

3. Etkili nöron bağlantılarının gelişebilmesi için, söz konusu aktivitenin defalarca tekrarlanması gerektiğini sabırla unutmamak.

4. Motor, yani hareket becerilerini ve duyu gelişimini sağlamak için aktif araştırma ve keşif aktiviteleri konusunda çocuğu cesaretlendirmek

5. Çocuğun dışarıyı da izleyebileceği pencere faaliyetleri yaparken, anlatmak, konuşmak, onun da göstermesine, ses çıkarmasına ve konuşmasına fırsat vermek (karşılıklı iletişime fırsat vermeden, devamlı anlatan siz olursanız, tek yönlü iletişimin tehlikeli temellerini atmış olursunuz.)

6. Oyuncakların rast gele tıkıştırıldığı kutular kullanmak yerine, en çok oynadıklarını (az miktarda) açık raflara koymak, fakat biri bitmeden de, diğerine geçmesine fırsat vermemek

7. Yeni oyuncakları, ona birer birer sunmak. Aslında her yaşta beyin, yeniliklere tepki verir ama çocuklar yeni uyarıcılarla karşılaştıklarında, çevrelerinde tanıdık nesnelerin bulunmasını tercih eder.

8. Çevresinde parlak renkli resim, poster, takvim.. gibi görsel dikkatini çekeceği uyaranlar bulundurmak

9. Çocuğun dikkatini zaman zaman da, tek duyusu üzerinde yoğunlaşmasını ve bilgi almasını sağlamak (bak, gör, dokun, kokla, tat, hisset)

10.Dil ile duyusal girdiler arasında bağlantı kurmayı alışkanlık haline getirmek (çünkü dil; beynin düşünme, öğrenme ve planmaya ilişkin bir kontrol merkezi olarak gelişebilmesinin aracıdır.)

11-18 aylık çocuklarda öğrenme, deneme-yanılma yöntemiyledir. Mesela bir oyuncağı çekerek yürütebiliyorsa, başka şeyleri de çekmeye çalışır. Bu aslında sorun çözmeye yönelik düşünce sisteminin ilk adımlarıdır. 18-24 aylık çocuklarda ise çevreyi tanıma ve çevreden gelen etkileri düşünme davranışları başlar. Hazır olduğunda, bazı davranışları yapıp yapmama hakkında düşünebildiğini gözlemleyebilirsiniz. Bu da aslında ileriyi görmeye çalışmanın ilk adımlarıdır.

Çocukla kaliteli zamanları sık sık yaratmak hedeflendiğinde amaç, çocuğa ders vermek değil, deneyimlerini kendi adına düzene koyması için, ona yardım etmek olmalıdır. Çünkü en aktif öğrenenler, zekayı oluşturmada kendi malzemelerini seçmeye teşvik edilenlerdir. Aynı zamanda çocuğa sadece açıklama yapmak da yeterli değildir; bazı durumlarda deneyimlemeleri, deney yapmaları ve yaşamaları için fırsatlar da yaratılması gerekliliği unutulmamalıdır.

KALİTELİ ZAMAN GEÇİREN AİLELERİN ÖZELLİKLERİ:

1. Anne-babanın, bakıcının duygusal veya sözel olarak çocuğa tepki vermesi

2. Kısıtlama ve ağır cezalardan kaçınılması

3. Fiziksel ortamın düzenlenmesi

4. Uygun oyun malzemeleri

5. Çocuğa gösterilen ilgi

6. Gündelik faaliyetlerde çeşitlilik imkanı

ÖĞRETİCİ ÜZERİNE…

Öğretici gerçekten akıllıysa,

Sizleri kendi aklının evine sokmaya değil,

Fakat kendi aklınızın eşiğine doğru yürütmeye çalışır.

Gökbilimci sizlere uzaydan edindiği bilgiler hakkında konuşabilir,

Ama sizlere anlayışı veremez.

Müzisyen, evrenin her yanındaki ahengi sizlere duyurabilir,

Ama o ahengi tutabilecek kulağı ve onu yansıtacak sesi veremez.

Ve, rakamların bilimiyle uğraşan kimse,

Sizlere ölçü ve tartının yapısallığından söz edebilir,

Ama sizleri onların alemine sokamaz.

Çünkü bir insan, duyuş ve anlayış kanatlarını

Bir başkasına ödünç veremez.

Chalil Cibran

Doğallığınızı, anlayışınızı ve duyarlılığınızı kaybetmeden, aday bir öğreticiye model olduğunuzu unutmayın!

Temmuz – Ağustos 2005, Sayfa 34-38


kokler-ve-kanatlar-buyukanne-buyukbaba-anne-baba-1200x801.jpg

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Çok kıymetli Büyükanne, Büyükbabalar Bu “Mektup” Size ve de Sizin Çocuklarınıza

Bir  babalar gününde,  tanımadığım 2 ailenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Birbirlerine çocukları büyüdüklerinde, ne olmalarını istediklerini anlatıyorlardı, finans analisti, ekolog, ergonomi mühendisi, genetik mühendisi, web tasarımcısı…Çok ilginçtir ki mutlu olmaları ile ilgili kimseden bir yorum gelmedi. Ben galiba daha sade ve basit düşünüyorum, diğer taraftan bu sorunun doğru veya yanlış cevabı olduğunu da düşünmüyorum.

Ben de yakın çevremde birkaç kişiye sordum; herkesin, kendine ve o an içinde olduğu zihinsel-duygusal-fiziksel koşullara göre yanıt verdiğini farkettim. Kendime sordum, iki kızım var, her daim ve büyüdüklerinde, önce mutlu yetişkinler olsunlar dedim, sonra sevgi dolu, hoşgörülü, cesur, özgüvenli, huzurlu…sonra mutlu kadınlar olsunlar,  aşk ve sevgi dolu, hoşgörülü, neşeli, cesaretli, özgüvenli…sonra mutlu anne olsunlar sevgi dolu, kendilerini ve çocuklarını tanıyan-anlayan-doğru yorumlayan, ışık yayan…sonra mutlu büyükanne olsunlar, sevgi yaysınlar, öğretici olsunlar, ılık ılık gülsünler, çevreleri hep kalabalık olsun, kahkahaları bol olsun ve huzur olsun…

Bir anne-baba, anne-baba olmayı kimden öğreniyor? Önce kendi anne-babasından, kendisine uygulanmasından hoşnut olduğunu alıyor, hoşnut olmadığını almıyor; bazen ne kadar uğraşsa da ‘kendi çocuğuma yapmayacağım’ dediği konuyu aynen kendi çocuğunda da uyguladığını fark ediyor. O zaman anne-baba olmak ne kadar özel, ne kadar zihni ve kalbi dolduran bir sıfat! Ve zaman karşısında ise, anlamını, yaş kaç olursa olsun yitirmeyen, varlığıyla veya bir zamanlar var olmuşluğuyla yıldız gibi hep parlaklığını hissettiren, güven veren yaşamın tadıdır anne ve baba olmak.

Her çocuk kendi anne-babasının yükünü  üzerinde taşır, o anne/baba yaşamı boyunca edindiği tecrübeler yoluyla, farkındalığını kazandıkça, kendi ‘içben’ini geliştirerek ve eskiden gelen hesapları kendi çocuğuna aktarmayarak, bazen bir temizlik yapmayı başarır. O çocukların da ileride huzurlu ve sağlıklı ebeveynler olabilmeleri için buna ihtiyaç vardır. O zaman günümüz çocuklarının yükünü ne kadar azaltıp onları ileri taşıyabilirsek, o kadar sağlıklı bireylerin yetişmesi mümkün olacak.
Anne ve baba olmak ne kadar özel bir yaşam süreci ise, onların anne-babaları için de özeldir… Sağlıklı anne/baba-çocuk ilişkisinin temelleri tek başına olmuyor.  Günümüzde  çalışan annelerin sayısında ve çalışma saatlerinin uzamasında ciddi bir artış var. Çocuklar ya çok küçük yaşlarda, uzun saatler,  okulöncesi kurumlarda vakit geçirmek zorunda kalıyorlar ya da bakıcılarla uzun saatlerini geçirmek durumunda kalıyorlar. İşte böyle bir ortamda (ve aslında her türlü şartta ve ortamda), büyükanne ve büyükbabanın çocuğun gelişiminde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Bu durum beraberinde bazı sorunları da getirebilmektedir. Kuşak farkından kaynaklı fikir ayrılıklarından kaynaklanan sorunlar olduğu gibi, çocuğa uygulanan disiplin yöntemlerinin sabote edilmesi de farklı bir sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir. Kuşak farkından kaynaklı sorunda, büyükanne-büyükbabaların yaklaşımlarının ; anne-babanın benimsediği yöntemlerle uyuşmadığı görülebilmektedir. Disiplin yöntemlerinin sabote edildiği durumlar ise en sık karşılaştığımız ve çözümsüz kaldığımız konulardan biridir. Bunun çözümünün büyükanne-büyükbabalar ile kendi çocukları arasında zamanında inşa ettikleri diyalog kurabilme becerisinden geçtiğine inanıyorum.  Eğer anne-baba kendisinin ne kadar zor durumda kaldığını, ‘an’ı kurtarmak için yapılanların, uzun vadede ne kadar sıkıntı yaratabileceğini, her evin ayrı bir yapılanması olduğunu, kendi anne-babasıyla  paylaşabilir ise; büyükanne-büyükbabayı da takımın güçlü ve en güven veren oyuncuları arasında görmenin huzurunu

Nietzsche’nin  dediği gibi ‘yaşamın tadı onun kıvrımlarında saklıdır’; torunlar, büyükanne-büyükbabalarından aldığı ‘doğru’ sevgi, hoşgörü ve şefkat ile beslenerek büyüdüklerinde yaşamın tadını onların  tecrübeleriyle çıkarır, yaşama farklı açılardan bakmayı öğrenerek vizyonunu zenginleştirir. Torun ile geçirilen vakit, hiç şüphesiz büyükanne-büyükbaba için de dengeyi ayarlayabilmek adına, keyifli ancak dikkat edilmesi gereken bir çok unsuru da beraberinde getirdiği için uyumlanmayı zorlaştıran bir durumdur. Bu anları bütün aile fertleri için mutluluk veren tecrübeler haline getirmek, uzlaşı içerisinde olmaktan geçmektedir. Yapılacak bazı düzenlemeler ve uygulanacak davranış yöntemlerinin belirlenmesi çocuğun faydasına olacaktır. Büyükanne-büyükbaba ile anne-babanın ortak paydası-çocuğun gelişimine ise olumlu katkı sağlanacaktır. Nasıl mı? Kimse kolay demedi, ben de demiyorum☺. Hele ki büyükanne ve gelin arasında saygı, empati ve hoşgörü kavramları oluşmamışsa daha da zor. Burada baba ile kendi annesi arasındaki diyalogun şekli de önem teşkil eder.

Büyükanne-büyükbabalar!
– Çocuğun asıl sorumluluğunun anne-babada olduğunu yani orkestra şefinin onlar olduğunu kabul etmeniz; çocuğun yetiştirilme sürecinde destekleyici olmanız anne-babalarla aranızdaki iletişimin gerilmesini engelleyecektir.
– Çocuğun gelişiminde tutarlılık, kararlılık, netlik önemlidir, özgüveni destekleyicidir. Anne-baba tarafından konulan kurallara uymanız evde istikrarlı olunduğu mesajını verecektir.
– Anne-baba ile aynı görüşte olmadığınızda bunu çocuğun önünde tartışmamak önemlidir, çünkü çocuğun gözünde anne-baba imajı bozulabilir, bu durum tabii ki konuşulabilir ancak anne-babanın alacağı karara saygı duymak önemlidir.
– Torunları mutlu etmek için aşırıya! kaçan hediyeler alınmamalıdır. Ona sevginizi göstermek, ona ileride oluşabilecek olan doyumsuzluk duygusunu yaşatmaktan geçmiyor.  Varlığınız onlara en büyük hediye!
– Anne-babanın koyduğu sınırı ve disiplini zorladığınız zaman,  çocuk amacına zahmetsizce ve kolayca ulaşabileceği fikrini edinir. Her kuşağın deneyimlediği zorluklar farklı, sizler iki kuşak sonrasının tanıkları olarak onları daha da güçlü, özgüvenli kılmak gerektiğini bilin. Bu en güzel  takım oyunu ile başarılır.
– Çocuğun, büyükanne-büyükbabasının; anne-babaya, anne-baba olarak saygı duyduğunu hissetmesi gerekir. ‘Bunun gibi 2 tane büyüttüm’ demek veya kendi çocuklarınızla yapamadıklarınızın torununuzla telafi edilmesi mümkün değildir. Bu tip sapmalar çocuğun özgüvenini sarsan etkiler yaratır.

Anne-babalar!
– Çocuğun eğitiminde sorumluluğun sizde olduğunu unutmayın. Büyükanne-büyükbabayla mesafeyi ayarlarken onları kırmadan gereken ortamı hazırlayın. Bunu yaparken onların ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak, anlayış ve empati ile yaklaşın.
– Çocuk her türlü ortama uyum sağlamayı öğrenir, kime nasıl davranacağını öğrenir. Eğer büyükanne-büyükbaba ile geçirilen süre uzun ve işbirlikten uzak ise; bu birlikteliğin büyükanne-büyükbabanın evinde olmasını sağlamak daha sağlıklıdır. Çocuk, büyükanne-büyükbabasının evinde koltukta zıplarken; kendi evinde zıplanmaması gerektiğini bilir☺ Ancak burada anne-babanın da tutarlı olması önemlidir.
– Eğitim büyükanne-büyükbabanın işi değil; kimi kişiler anne-baba olduklarından çok daha iyi büyükanne-büyükbaba olmuşlardır. Hesaplaşmanız var ise çocuk üzerinden yapmayın.
– Çocuğunuzu onlara emanet ettiğinizde, her şeyi kontrol etmeniz mümkün değil.
Kıymetli büyükanne-büyükbabalar,
Hodding Carter’in dediği gibi ‘çocuklarımıza vermeyi umabileceğimiz iki kalıcı miras vardır: Biri kökleridir, öbürü de kanatları…’
Annecim ve canım babam Aticim, siz benim yaşamıma kattıklarınızla, canım annecim sen kızlarımın yaşamına da kattıklarınla hem köklerim hem kanatlarımsınız.


5-13-ay-bebekleri-icin-kaliteli-zaman-oyun-oyuncak-secimi.jpg

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti
Anlamadığınız bir dili konuşan, bazen sizi çaresiz hissettiren bir varlık var. Çaresiz hissettiğimiz anların çokluğuyla belki bu sıkıcı sürecin bir an önce geçmesini isteyebilirsiniz. Swatch reklamlarında ‘’zaman, onu nasıl değerlendirdiğinize bağlı’’ diye bir yazı geçer. Anne-baba kimliğindeki göreviniz gelecekle ilgili hayal kurmakla sınırlı kalmamalı, göreviniz şimdi, ödül ise şimdide ve gelecekte yer alıyor. ‘’Gün boyunca meşguldüm; oynamamızı istediğin küçük oyunları seninle oynamaya zamanım olmadı. Sana pek zaman ayıramadım. Elbiselerini yıkar, dikiş diker, yemek yapardım, ama resimli kitabını getirip yaşadığın zevki benimle paylaşmak istediğinde ‘daha sonra oğlum’ derdim. Uyuduktan sonra üstünü örter, dualarını duyar, ışığı kapatır ve parmaklarımın ucuna basa basa kapıya yönelirdim. Keşke bir dakika daha kalsaydım. Çünkü yaşam kısa, yıllar hızla akıp gidiyor; küçük bir çocuk çok hızlı büyüyor. Değerli sırlarını tuttuğunuz küçük çocuğunuz artık yanınızda değil. Artık resimli kitaplar ortadan kalktı, oynanacak oyun yok. Bunların hepsi geride kaldı. Bir zamanlar meşgul olan ellerim hala yerinde; günler boş ve uzun. Keşke geri dönüp benden istediğin o küçük şeyleri yapabilme fırsatım olsaydı’’… Arthur Sells

Simge Psikoloji Çocuk, Genç ve Aile Danışmanlık Merkezi, Simge Oyun Terapisi Eğitim Merkezi’nin kardeş kuruluşudur. Simge Oyun Terapisi Eğitim Merkezi YALNIZCA MESLEKTAŞ EĞİTİMİNE yönelik hizmet vermektedir.